******************************************************************************************************************************************
Bu Sitedeki Tüm Yazılar Ücretsizdir. Sadece Sizden İstediğimiz "Allah Bu Siteyi Hazırlayandan Razı Olsun" Amin... Demenizdir.
************************************************************************************************************************************ www.odeveson.blogspot.com adresindeki yazı ve makalelerin Kaynak göstermeksizin Tamamı veya Bir Kısmının KOPYALANMASI YASAKTIR.
Olimpiyat Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Olimpiyat Tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11 Aralık 2008 Perşembe Gönderen admin 0 yorum
Olimpiyat Tarihi

Günümüzde Olimpiyat oyunlarını, yüksek teknolojiye sahip stadyumlardan, uydulardan, televizyonlardan ve bilgisayarlardan seyrederken, aslında bu oyunların binlerce yıl önce eski Yunan’da bir vadide başladığını düşünmek olduça zor. Sporcular, eski Yunan’da dini bayramların en önemli parçasıydı. Bu zamanlarda tarihin ilk yarışmaları düzenleniyordu.
Batı Yunanistan’da bulunan Olimpiya şehrinin Yunanlılar için çok büyük önemi vardı. Oyunlar burada özel bir stadyumda ve bir yarış pistinde yapılıyordu.

İLK OYUNLAR
İlk olimpiyat oyunları Milattan Önce 776 yılında yapıldı. (Bu tarihin MÖ1270 yıllarına dayandığı sanılıyor.) O zaman tek bir oyun vardı. O da 190 metre kısa mesafe koşusuydu. İlk hızlı ayak MÖ 776 olimpiyatlarının kahramanı Koroyibos’tu ve oyunlar yalnızca bir gün sürerdi. Eski olimpiyatlarda ikincilik ve üçüncülük gibi bir sıralama yoktu. Bu nedenle kazanmak her şey demekti. Kazananlar şimdiki gibi altın madalya değil, yalnızca kutsal zeytin ağacının yapraklarından yapılan basit bir taç kazanırlardı.


AĞIR METAL
Daha sonraları oyunlar 5 güne çıkarıldı ve dairesel bir çemberin içerisinde atların çekmekte olduğu arabaların yarışı oyunlara eklendi.
Atlı arabaların yarışı ve kısa mesafe koşuları bügünkü atletizm yarışlarıyla benzerlik taşır.
Bu yarışların içinde 5 ayrı oyunu barındıran pentation adındaki oyun bugünün modern heptation ve dekatlonun temelini oluşturur.


ÖLÜMÜNE EĞLENCE
Oyunlar iyice popülerleşince, seyircileri cezbedecek ve daha büyük heyecan yaratacak şeylerin arayışına başlandı. Ve MÖ 648 yılında “pankratyum” adındaki ölümcül bir sporun olimpiyatlara eklenmesiyle bu gerçekleşti. Bu yarışma güreş, dikenli eldivenlerle yapılan boks, yumruk ve tekmeli Juda gibi şiddet içeren oyunların bir karışımıydı. Pankratyum sırasında atletlerin ölmesi de doğal ve sık karşılaşılan bir durum olmuştu. Roma İmparatoru Yunanistan’ı fethettikten sonra, oyunlara katılan yarışmacıların tek amacı para kazanmak olmuştu. Oyunların bir eziyete dönüşmesiyle birlikte imparator Teodosyus MÖ 394 yılında oyunlara son verdi.


TEKRAR EDEN TARİH
Olimpiyatların tekrar başlaması için 290 yıl gibi çok uzun bir süre belenmesi gerekti. 1875 yılında bir grup Alman arkeolog eski oyunların yapıldığı harabeleri ortaya çıkarttılar. Bu buluş Baron dö Şöbertin’e modern olimpiyat oyunlarını tekrar düzenlenme fikrini hatırlattı. Yeni olimpiyatlar, eski oyunlarla birlikte, zorlu maraton yarışı gibi pek çok yeni sporu da içine aldı. İlk modern olimpiyat oyunları 1896 yılında Atina’da yapıldı. Bu oyunlar, dünyaya barışı, dostluğu teşvik etmek ve amatör oyuncuları desteklemek amacıyla düzenlenmişti. Oyunlara sadece 13 ülke katılmıştı ve tüm yarışmacılar erkekti. 4 yıl sonra, 1900 yılında yapılan olimpiyatlar ise tam bir fiyasko olmuştu. Organizasyonun çok kötü olmasının yanında bazı atletler olimpiyatların ne olduğnu bile bilmiyorlardı.
"Önemli olan kazanmak değil, oyunlarda yer almaktır" diyen Baron dö Şöbertin (soldan ikinci) oyunların yeniden başlamasını sağlamıştır.


1907: TÜRKLERİN OLİMPİYATLARA ÇAĞIRILMASI
Olimpiyat'ın Babası İstanbul'da
Modern Olimpiyat Oyunları'nın kurucusu Baron Pierre de Coubertin, Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne üye olacak yeni ülkeler bulmak üzere 1907 yılında dünya turuna çıktı. Bu uzun gezisinde gitmeyi planladığı ülkelerde önceden kendisine yardımcı olacak kimseler bulmak istedi. Bunlar arasında Osmanlı Devleti de vardı. Taht şehri İstanbul'da bulunan Mekteb-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) edebiyat öğretmenliği yapan Monsieur Juery'ye mektup yazıp, kendisini bir Türk spor adamıyla tanıştırmasını istedi.
M.Juery'nin aklına gelen ilk isim; Mühendishane-i Hümayun'da (İstanbul Teknik Üniversitesi) cimnastik ve eskrim öğretmenliği yapan Selim Sırrı bey oldu. Her hafta Büyükada'da birlikte idman yaptıkları bir spor öğretmeni ve spor aşığıydı Selim Sırrı bey. İstanbul'a gelen Baron Pierre de Coubertin'i Beyoğlu'ndaki ünlü Tokatlıyan Oteli'nde Selim Sırrı bey ile bir akşam yemeği sofrasında buluşturdu. Baron bu buluşma sırasında hiç zaman kaybetmeden hemen konuya girdi:
"Dostum M.Juery sizin spor meraklısı olduğunuzu bana söyledi. Ben de çocukluğumdan beri spora aşık bir insanım. Fransa ve İngiltere'de üniversite öğrenimimi tamamladıktan sonra kendimi, bütün servetimle birlikte spora vakfettim. Bir çok eserler yazdım, konferanslar verdim. Asırlardan beri unutulmuş olan Olimpiyat Oyunları'nı yeniden canlandırmak için girişimde bulundum. Oldukça büyük bir servetim var. Bunu bu idealimin gerçekleşmesi yolunda harcamaktayım. 1896'dan beri bu yolda büyük çaba göstermekteyim. Avrupa'nın bir çok ülkesine giderek, oranın saygın kişilerinden kendime temsilciler seçtim. Onlar benim, kendi ülkelerindeki elçilerimdir. Bu elçiler kendi olimpiyat komitelerini kurarak her dört yılda bir Avrupa veya Amerika şehirlerinden birinde yapılacak Olimpiyat Oyunları'na, amatör gençlere lisans vererek göndereceklerdi. Lütfen uygun görürseniz, Osmanlı Devleti'ndeki elçiliği kabul etmenizi rica edeceğim."
Baron Pierre de Coubertin'in konuşmasını hayranlıkla dinleyen Selim Sırrı Bey, kendisine yapılan teklif karşısında çok duygulandı. Ancak, koyu bir baskı rejiminin hüküm sürdüğü ülkede değil bir cemiyet kurmak, iki kişinin baş başa verip konuşması dahi mümkün değildi. Böyle bir cemiyet kurma yolunda yapılacak en küçük bir girişim dahi insanın başına pek büyük işler açabilirdi. Selim Sırrı Bey derin bir üzüntü ve utanç duydu. Fakat yine de gerçeği anlatmaktan kendini alamadı. Ömür boyunca türlü engellerle karşılaşmış ve büyük mücadeleler vermiş olan Baron Pierre de Coubertin, ona hak verdi.
Fakat ayrılırlarken;
-"Siz yine de benim temsilcim olunuz Selim Sırrı Bey" dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:
-"İleride bir gün hükümetiniz cemiyet kurulmasına izin verirse, siz de Milli Olimpiyat Komitenizi kurarsınız..."
Ve dostça bir hava içinde ayrıldılar...
Tokatlıyan Oteli'ndeki bu konuşmanın üzerinden bir yıl geçmeden ülkemizde Meşrutiyet ilan edildi. Selim Sırrı Bey, vatandaşlara dernek kurma serbestisi tanıyan Meşrutiyetin ilanını Baron Pierre de Coubertin'e bir mektupla müjdelerken, Milli Olimpiyat Komitesi'ni kurma girişimine geçtiğini de bildirdi. Nitekim çok geçmeden, Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti adı altında geleceğin Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi kuruldu. Artık Türkiye, dünyanın bu en büyük spor şöleninde sporcuları tarafından temsil edilebilecekti. Bu önemli olay, Türk spor tarihinde bir dönüm noktasıydı.
Türkiye bu güne kadar Olimpiyatlarda; Atletizm, Atıcılık, Bisiklet, Boks, Binicilik, Halter, Eskrim, Güreş, Judo, Okçuluk, Kürek, Tekvando, Yüzme, Yelken, Futbol ve Basketbol branşlarında yer aldı.
Türkiye Cumhuriyeti olarak katıldığımız ilk Olimpiyatta yer aldığımız Güreş branşı ilk madalyasını 1936 yılında kazandı. Aynı zamanda Güreş Türk Olimpiyat tarihinde en fazla madalya kazanan branş olarak tarihte yerini aldı.
İlk Altın Madalya: Yaşar Erkan 1936 (Berlin)
İlk Bronz Madalya: Mersinli Ahmet Kireççi 1936 (Berlin)
İlk Altın, Gümüş ve Bronz Madalyalar: Güreş
1936 Berlin Olimpiyatlarında Bayanlarda ilk katılan sporcularımız Eskrim dalında Halet Çambel ile Suat Fetgeri Aşeni.
Olimpiyatlarda bayanlarda ilk madalya 1992 Barcelona Olimpiyatlarında Judoda Hülya Şenyurt'tan geldi. (Bronz Madalya)
Bayanlarda ilk altın madalya 2004 Atina Olimpiyatları'nda Nurcan Taylan'dan (halter) geldi.
Bayanlarda gümüş madalya kazanan sporcu hiç yok. Sadece 1992 yılında Gösteri sporu olarak yer alan Tekvandoda Ayşegül Ergin gümüş madalya kazandı.
Türkiye Cumhuriyeti olarak ilk kez 1928 Paris Olimpiyatları'nda yer aldığımız Atletizmde ilk madalya 1948 Londra Olimpiyatlarında Ruhi Sarıalp'ten (bronz-üç adım atlama) geldi. Ardından 2004 Atina Olimpiyat Oyunları'nda Eşref Apak Çekiç atmada bronz madalya kazandı. Atletimde bu güne kadar Türkiye 16 kez Olimpiyatlarda yer aldı.
Atletizmde bayanlardaki ilk temsilcimiz 1948 Londra Olimpiyat oyunları'nda Üner Teoman 100 metrede ülkemizi temsil etmişti.
Meksika'da 1968 yılında ilk kez yer aldığımız Boksta ilk madalya 1996 yılında Atlanta'da Malik Berberoğlu'ndan (Gümüş Madalya) geldi.
İlk Kez 1972 Münih'te yer aldığımız Halter branşında ilk madalya 1988 yılında Naim Süleymanoğlu'dan geldi. Süleymanoğlu bundan sonraki 3 olimpiyatta da altın madalya kazanarak Olimpiyat tarihine geçen Türk Sporcu oldu.
Daha önceleri Olimpiyatlarda Gösteri sporu olarak yer alan Tekvando'nun 2000 Sydney'de Olimpik dala dahil edilmesiyle bayanlarda ilk madalya Hamide Bıçkın Tosun'dan (Bronz Madalya), daha sonra da 2004 Atina Olimpiyatları'nda Bahri Tanrıkulu ile ilk gümüş madalya kazanıldı. Tanrıkulu Olimpiyatlarda Tekvandoda ilk madalya kazanan erkek sporcu
Etiketler:

ECBanner bloggping TurkeyRank.Com - Pagerank Servisi pagerankonline.de - Pagerank Anzeige ohne Toolbar On our way to 1,000,000 rss feeds - millionrss.com
Seo Memurvadisi Backlink Austausch ECBannerFree Automatic Backlinks Free Automatic Backlinks Free Automatic BacklinksFree Automatic Backlinks Free Automatic BacklinksFree Automatic Backlinks
Bu sitedeki yazılar telif hakkları göz önüne alınarak yayınlanmaktadır. Kaynak göstermeksizin Tamamı veya Bir Kısmının KOPYALANMASI YASAKTIR. yayınlanan bu makale ve eserlerin hak sahipleri herhangibir nedenle telif hakkı idda ederlerse ve bizce uygun görülmesi halinde (gerçeklik esası olması dahilinde) bize lütfen mail atsınlar (ozkan@mail.nu) en kısa sürede eserleriniz sitemizden kaldırlır. © 2008 www.odeveson.blogspot.com